17–27 / 27 sonuç gösteriliyor
“Madde 22, okuduğum mantıklı tek savaş romanı.” –Harper Lee
“Madde 22, faşizme karşı verilen savaşta, Amerikalıların yarattığı en büyük destan.” –Kurt Vonnegut
“Son elli yılda yazılmış iki büyük Amerikan romanı var. Biri Madde 22.” –Stephen King
“Madde 22’nin muazzam başarısı, seçkin bir edebi eserin bazen gerçekten de çok geniş bir okuyucu kitlesine ulaşabileceğini gösterdi.” –Anthony Burgess
“Orijinal. Kimse buna benzer bir kitap okumamıştır.” –Norman Mailer
II. Dünya Savaşı’nda bombardıman uçağı pilotu olarak görev yapıp askeri bürokrasinin nasıl işlediğini gören Joseph Heller tecrübelerinden ilhamla yazdığı bir kitapla
Amerikan edebiyatını dönüştürdü. Edebiyatta mizahi geleneğin ve savaş karşıtlığının en önemli ürünlerinden olan Madde 22 ise yazarını gölgede bırakacak kadar
popülerleşip başlı başına Amerikan kültürünün bir parçası haline geldi.
İtalya’da Amerikan ordusu adına bombardıman uçağı pilotu olarak görev yapan ve hiç karşılaşmadığı binlerce kişi tarafından öldürülmek istendiği için kızgın olan
Yossarian’ın asıl derdi, askerlik görevini bitirmek için gereken uçuş sayısını her geçen gün artıran ordusuyladır. Yossarian, görevlerden feragat etmek için herhangi bir
girişimde bulunursa, fazlasıyla komik bir kural olan Madde 22’ye takılacaktır: Eğer biri tehlikeli savaş uçuşlarını yapmaya gönüllüyse aklını kaybettiği düşünülür ama
görevlere katılmak istemediğini belirten resmi bir başvuruda bulunursa delirmediği ortaya çıkar ve böylece görevine devam etmek zorunda kalır.
Yayınlandığı günden beri Amerikan edebiyatının köşe taşlarından biri olarak görülen Madde 22, tarihin en çok ilgi gören, en sıradışı kitaplarından biri. Edebiyatta kara
mizahın doruk noktası.
Otuz dokuz yıllık renkli ve verimli yaşamı boyunca romanlar, şiirler, şarkı sözleri yazan, trompetten ve cazdan vazgeçmeyen, oyunculuk, şarkıcılık, mucitlikten de geri kalmayan ve doğal bir oyunbozan olan Boris Vian’ın meslek hayatında Fransız Standartları Enstitüsü’nü seçmiş olması belki de sanat dünyasının en parlak ironilerinden biridir. Dönemin diğer bazı isimleri gibi doğaçlama yaşayıp eser veren Vian bugün asıl olarak yazar kimliğiyle ve antimilitarist bakış açısıyla tanınıyor.
Vernon Sullivan müstearıyla kaleme alınan ve bir “beyaz zenci”nin intikam öyküsünü anlatan Mezarlarınıza Tüküreceğim, hakkında net bir yoruma varılması zor, açık uçlu yapıtlardan biri. Şiddet ve erotizm duvarını aşarak bir rehabilitasyon, bir katharsis yaşamak mümkün mü? “Her şey”i görüp tanık olduğu için bir omuz silkme refleksi geliştirmiş olan günümüz insanı bu soruya ne yanıt verirse versin, kitaptan uyarlanan filmin galasında hayal kırıklığına kapılarak kalp krizinden ölen Vian’ın yapıtına sahip çıktığı ortada.
“Mezarlarınıza Tüküreceğim meşhur Amerikan pulp’ıyla Fransız sado-erotizminin hararetli bir birleşimi.” —The Guardian
“Boris Vian eşi benzeri olmayan bir yazar.” —James SallIs
National Book Critics Circle En İyi Roman Ödülü
Gold Dagger En İyi Suç Romanı Ödülü
Polisiyeden Western’e, bilimkurgudan büyüme öyküsüne kadar birçok farklı tür arasında belki de hiçbir yazarın yapmadığı kadar çok
geçiş yaparak “yüksek edebiyat” ile popüler kültürü iç içe geçiren ve pek çok prestijli ödülün sahibi olan Jonathan Lethem, kendi
jenerasyonunun en sıradışı yazarlarından. Kariyerinde dönüm noktası olan Öksüz Brooklyn ise edebiyat tarihinin en alışılmadık
başkahramanlarından birini okurlara sunan, benzersiz bir suç romanı.
Tourette sendromlu “özel dedektif” Lionel Essrog, hastalığının sebep olduğu dürtüler, takıntılar ve sinir krizleri arasında ona hayatta
en yakın olan kişinin ölümünü çözmek için Brooklyn’in altını üstüne getirmeye kararlıdır. İpuçlarının peşine düştüğü, çıkmaz
sokaklarla ve belalı karakterlerle dolu bu yolculukta en büyük yardımcısı ise kararlılığı ve obsesif kompulsif bozukluğu olacaktır.
Oyunbaz dili, unutulmaz karakterleri ve özgün konusuyla benzerlerinden ayrılan Öksüz Brooklyn, hem klasik dedektif romanlarına bir
saygı gösterisi hem de yakın dönem postmodern edebiyatta kilometre taşı.
“Bir dedektiflik hikâyesi okumak bile yeterince ilginçken Lethem’ın Tourette sendromlu bir karakterin de sırlarını açığa çıkarmasına
şahit olmak çok daha eğlenceli.” –Time
“Tekinsiz bir hayal gücünün ve her okumada okuru etkileyen kurguların yazarı.” –Colson Whitehead
TIME’ın seçtiği “1923-2005 Yılları Arasında Yayımlanan En İyi İngilizce 100 Roman”dan biri.
Afrika edebiyatının en büyük ismi Chinua Achebe gerçekçi tarzda yazdığı ve çoğunlukla Batı’nın Afrika’yı kolonileştirmesi üzerine
kaleme aldığı romanlarıyla her ne kadar yerel bir hikâye anlatsa da yarattığı karakterler ve kurgularıyla evrensel meselelere değinmeyi
başaran nadir yazarlardan. 2007’de dünya edebiyatına yaptığı katkılardan dolayı Man Booker Uluslarası Ödülü’nü kazanan
Achebe’nin ilk romanı Parçalanma ise hem yazarın hem de bir kıtanın başyapıtı.
Okonkwo kendi döneminde yaşayan en büyük güreşçi ve savaşçıdır. Ünü bir yangın gibi tüm Batı Afrika’ya yayılmıştır. Fakat bir gün
istemeden bir kabile üyesini öldürür ve o andan itibaren her şey parçalanmaya başlar. İşlediği bu suçtan dolayı gittiği sürgünden yıllar
sonra geri döndüğünde, köyünde misyonerleri ve sömürge idarecilerini bulur. Artık kontrolünü tümden yitirdiği hayatı, hızla yok
oluşa sürüklenir.
Parçalanma, klasik bir kahramanlık anlatısı olmakla birlikte klişelerden uzak, son derece özgün bir roman. Modern edebiyatın belki
de en büyük trajedisi.
“Büyüleyici bir yazar. Yirminci yüzyılın en iyilerinden.” –Margaret Atwood
“Achebe’nin eserleri olmadan Afrika edebiyatını düşünmek olanaksız.” –Toni Morrison
“Achebe insanı sarsıyor… Sert üslubunu, sıradan insanlara duyduğu gerçekçi ve kararında bir şefkatle hafifletiyor.” –Anthony Burgess
REKORLAR KIRAN OYUNUN RESMİ ÖN HİKÂYESİ!
Peter Parker karmakarışık bir ilişki ağının içerisindeydi. En ileri teknolojileri barındıran bir laboratuvarda çalışıp dünyayı
değiştirmeye çalışan genç bir biliminsanıydı. Yine de ikinci işi olan suçla mücadelenin getirdiği sorumluluklarla baş
etmekte zorlanıyordu…
Wilson Fisk, namıdiğer Kingpin, New York’a dönmüş ve kendisini halk arasında fedakâr bir girişimci ve hayırsever biri
olarak gösterme çalışmalarına başlamıştı. Örümcek-Adam bunun böyle olmadığını bilse de gerçekleşmesi halinde “bir
daha geri dönüşü olmayan” o kötü niyetli plana dair gerçekleri açığa çıkaramazdı.
Örümcek-Adam’ın kostümü ve özellikleriyle sokakları altüst etmeye başlayan yeni tehdit karşısında Ağ Kafa, yaşanan
kötü olayların sorumlusu olmadığını gösterip masum olduğunu kanıtlayabilecek miydi? Zaman daralıyor ve insanların
hayatı tehlikedeyken Örümcek-Adam, bu eli kanlı Örümcek’in cani saldırını durdurabilecek miydi? Örümcek-Adam
düşmanlarına ve korkularına boyun mu eğecekti yoksa ayağa kalkıp eskisinden de güçlü olduğunu mu gösterecekti?
“Ailem, evim, kentim, yurdum, Allah’ım yok benim. Ben Süreyya’yım. Gökten de değil, başka bir yerden de. Bir
başıma Süreyya’yım. Sü-rey-ya. Kendimi kendim var ettim. Ailemi, evimi, kentimi, yurdumu ve Allah’ımı ben
yarattım. Günahsa günah, ayıpsa ayıp… Şimdi de bir güzel yıkacağım, bozacağım, vardan yok edeceğim
hepsini.”
Geçmişle hesaplaşmanın ancak geleceği kurmakla mümkün olduğu dünyada, şimdiki zaman ne işe yarar? İlk
kitabı Aile Fotoğrafı ile adını duyuran Kerem Görkem, yeni romanında sıradan bir karakterin üzerinden
gündelik hayatı anlatıyor. Kapıcı Süreyya, sıradan olduğu kadar sıradışı da: Çöp alıp aidat toplarken
gözlemcilik yapıyor, kent ve kentlilik üzerine düşünüyor.
Süreyya’nın Saatleri, İstanbul’u ararken kendiyle karşılaşan yalnız bir adamın hikâyesi…
Hugo, Nebula ve Locus En İyi Kısa Roman Ödülü Kazananı
Kalpsiz bir ölüm makinesi olarak tam bir başarısızlık abidesiydim.
Uzay araştırmalarının kurumsallaştığı bir gelecekte, araştırmalarda kullanılacak tüm malzemelerin Şirket’ten
kiralanması gerekmektedir. Buna, araştırma yapacağınız gezegene gitmek için kullandığınız uzay gemisinden,
sizi koruması için gönderilen GüvBirim androidi de dahil.
Uzak bir gezegende, yüzey testi yapan bir grup biliminsanına da kendine “Katilbot” diyen ve kendi idari
modülünü hacklediği için bilinç kazanmış bir GüvBirim androidi kiralanmıştır. İnsanlardan çekinen ve
dikkatleri üzerine çekmek istemeyen Katilbot’un tek yapmak istediği görevini başarıyla yerine getirip insanların
onu rahat bırakmasıdır.
Ancak komşu bir araştırma ekibinden haber alınamadığında gerçeği ortaya çıkarmak Katilbot’a kalacaktır.
Katilbot Günlükleri, Tüm Sistemler Çöktü ile başlıyor…
“Bu kitabı ne kadar övsem az. Hem güldürdü hem de kalbimi kırdı.”
–Patrick Rothfuss
“Katilbot’a bayılıyorum.”
–Ann Leckie
“İnsanın gecelerini esir alacak kadar iyi kurgulanmış bu kâbuslar kolay kolay unutulmayacak türden.” –Jorge
Luis Borges
Başta H. P. Lovecraft olmak üzere kendisinden sonraki birçok yazarı etkileyen Arthur Machen, modern korku
edebiyatının erken dönem ustalarından biri. Türün en “garip” kitaplarından biri olan ve Robert Louis
Stevenson’ın üslubundan fazlasıyla etkilenen Üç Sahtekâr ise yazarın hem üslup hem de kurgu konusundaki
yeteneklerini gözler önüne serdiği bir korku klasiği.
Londra’nın karanlık sokaklarında bir gizem dolaşmaya başlamıştır. Altın bir sikkenin ve “gözlüklü adam”ın
peşinde olan karanlık bir tarikatın şehirde yol açtığı kaosla ilgili farklı kişilerin başından geçen gizemli ve
birbiriyle bağlantılı öyküler, kadim zamanlara dayanan bir sırrı gözler önüne serer. Akılcı ve kuşkucu
başkarakterler ise tanık oldukları her öyküde artan bir gizem ve dehşetle karşı karşıya kalırlar. Ortaya çıkan
macera ise aldatmacalarla dolu, dehşet verici, ince ince örülmüş, grotesk bir okült anlatıdır.
Florina gezegeninin yükseklerine kurulmuş Yüksek Kent’te Sark’ın Toprak Efendileri rahat ve bolluk içinde
yaşıyorlardı. Yüksek Kent’in gölgesinde de köylüler çalışarak Sarklı efendilerini zengin eden “kirt” adlı önemli
bir maddeyi üretmeyi başardılar. İsyan ise Florina için unutulmuş bir kelimeydi. Fakat işçilerin arasında
yaşayan, hafızasını yitirmiş Rik isimli bir adam, kendisine iletilmesi için verilen mesajı hatırlayınca gezegende
işler tersine dönmeye başlayacaktı: Florina’daki herkes ölecek. Toprak Efendileri ve Trantor İmparatorluğu
casusları Rik’in peşine düşerken Uzay Akımları da Florina’ya yıkım getirecekti.
“Bir başyapıt.”
–Johann Wolfgang von Goethe
Modern vampir mitinin öncülerinden ve gotik korku edebiyatının klasik yazarlarından kabul edilen John William Polidori, Lord Byron’ın özel
doktoru ve arkadaşıydı. Lord Byron, Percy Shelley ve eşi, Frankenstein’ın yazarı Mary Shelley’yle beraber korku hikâyeleri okudukları gecelerde
doğan ve 1819’da yayımlanan bu öykü, Bram Stoker’dan Anne Rice’a, Alan Ball’dan Francis Ford Coppola’ya kadar birçok sanatçıyı etkiledi. Eser,
satış kaygıları nedeniyle Lord Byron’ın ismiyle yayımlandı. John William Polidori hem eserini kendi ismiyle yayımlatamamanın bunalımı hem de
kumar borçlarının yarattığı baskılar nedeniyle yirmi beş yaşında intihar etti. Ancak Vampir ve Polidori’nin yarattığı Lord Ruthven karakteri iki yüz
yıldır okurların hayal güçlerine ve kâbuslarına musallat olmaya devam ediyor.
Varlıklı bir ailenin çocuğu olan İngiliz centilmen Aubrey, yüksek sosyetenin içine yeni giren gizemli Lord Ruthven’in etkisine girer. Lord
Ruthven’in bilinmeyen geçmişi, tuhaf davranışları Aubrey’nin merakını cezbetmektedir. Ancak genç adam, kısa sürede yeni arkadaşının şatafatlı
görünümünün altında kötücül birinin gizli olduğunu keşfedecektir. İkilinin Avrupa gezileri sırasında Lord Ruthven onlara saldıran bir grup haydut
tarafından yaralanır. Son nefesini vermeden önce Aubrey’den ölümünü ve işlediği suçları toplam bir yıl bir gün kadar gizli tutmasını rica eder.
Ancak Lord Ruthven ölümünden bir yıl sonra Londra’da tekrar göründüğünde ve Aubrey’nin kız kardeşine kur yapmaya başladığında adamın
korkunç sırrı da ortaya çıkar.
Ama önce dünyaya vampir olarak gideceksin,
Kabrinden bir hışımla çıkacak cesedin;
Bir hayalet gibi musallat olacaksın yuvana,
Kanını emeceksin kendi ırkından her kim varsa.
Yankı Enki’nin önsözüyle
Modern Amerikan edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan, sıklıkla Herman Melville ve William Faulkner gibi
ustalarla kıyaslanan Cormac McCarthy kariyeri boyunca Güney gotiği, Western ve postapokaliptik türlerde verdiği
birbirinden başarılı eserlerle Pulitzer, National Book, National Book Critics Circle ve MacArthur Fellowship gibi
ödüllerin sahibi oldu. 2009 yılında sinemaya da uyarlanan Pulitzer ödüllü Yol, kıyamet sonrası edebiyatının en önemli
örneklerinden.
Bir baba ve oğlu yanıp kül olmuş Amerika topraklarında sonu asla gelmeyecekmiş gibi görünen bir yolculuğa çıkar.
Niyetleri orada onları bir şeylerin bekleyip beklemediğini dahi bilmedikleri sahile ulaşmaktır. Rüzgârda uçuşan kurşuni
küller her yeri ele geçirmiştir. Bu yıkım sonrası yolculukta kendilerini savunabilecekleri bir tabanca, yağmaladıkları
yemekler ve birbirleri dışında hiçbir şeyleri yoktur.
Hiçbir umudun kalmadığı bir gelecekte bir baba ile oğulun hayatta kalmak için verdiği mücadeleyi anlatan Yol nihai
yıkım, umutsuz azim ve bunlara rağmen kaybolmayan şefkatin anlatıldığı bir şaheser.